28 Mayıs 2012 Pazartesi

BALIKÇIDA BİR GÜN

Adam akşam iş çıkışı eve gitmek üzere yola çıktı. İşyeri ile dolmuş duraklarının arası çokta uzak sayılmazdı.  ve yürümeye başladı.Akşam trafiği heryer karışık, sıkışıktı. Kısa bir zaman sonra dolmuş duraklarına vardı. Köşede seyyar bir balıkçı bağırıyordu. Hadi istavrit 5 lira, istavrit 5 lira. Adam düşündü akşama balık yemek iyi olurdu. Hem kızıda, eşide çok severdi balığı. Kendide bayılırdı doğrusu, evde o sıcacık neşeli ortamda balık ziyafetine. Kardeş ver bakalım dedi 1 kilo istavrit. Balıkçı, beyim dedi; 1,5 olmazmı? Adam gülümsedi, belki param yok dedi. Balıkçı bunun üzerine canın sağolsun beyim dedi, canın sağolsun.
 Balıkçı balıkları tartarken tezgaha, adamın yanına yaşlı bir teyze geldi. Üzeri başı halini anlatırcasına eski püsküydü. Evlat dedi, banada balık alırmısın? Tabii teyzeciğim dedi, adama seslendi, balıklar 3 kilo oldu, bir bana, 2 teyzeye tart bakalım. Balıkçı balıkları poşetlere koyarken teyze dedi adam, ekmeğin varmı senin. Yaşlı kadın sessiz kaldı, önce sözler çıkmadı ağzından .. Yok evladım dedi zorda olsa. Adam dur dedi, teyze az bekle. Koştu adam bir çırpıda o yoğun trafiğin içinden sıyrıldı, markete girdi, dört tane ekmek aldı. Aynı hızla geri döndü ekmekleride balıkları almış olan yaşlı teyzeye verdi. Sordu sonra, teyzeciğim başka bir ihtiyacın varmı? Kadın elini yırtılmaya yüz tutmuş kimbilir kaç yıllık olan pardesösünün cebine attı, adamın gözlerine baktı, utanıyordu, eziliyordu ve elinde olmadan bunu belli ediyordu. Adam gülümsedi o ne teyzeciğim bir bakayım dedi. Kadın cebinden bir ilaç şişesi çıkardı, evladım dedi birde şu gözdamlam var, alamıyorum 2 ay oldu. Ver dedi adam, teyzecim sen az daha dur bakalım burada. Tüm bunlar gerçekleşirken balıkçı şaşkın gözlerle olan biteni izliyordu ve duygulanıyor bir garip oluyordu. Tezgahında her zaman ilişik duran tabureyi aldı, otur dedi teyze o aslan parçası gelene kadar, kadın sağol evladım dedi oturdu. Eczaneye girdi adam bu ilaçtan varmı dedi.. Eczacı evet efendim dedi, raftan aynı şişeden bir ilaç aldı verdi. Bu defa acele etmedi adam, çünkü karşı kaldırımdaki teyzenin balıkçının taburesinde oturduğunu görmüştü. İçinden ah be dedi, ah yurdum insanı. Verdi ilacı teyzeye, bu defa sormadı ne var başka eksiğin diye, elini cebine attı ne kadar parası varsa verdi yaşlı kadına, öptü elini, bindirdi bir dolmuşa evine uğurladı. Kadın dua ediyordu adama Allah Razı olsun evladım diye ve ağlıyordu.
 Adam tam dolmuşa yönelecekken durdu ve balıkçıyla gözgöze geldiler. Bu olaylar olurken balıkların parasını vermeyi unutmuş, dahası tüm parasını yaşlı kadına vermişti. Balıkçı gülümsedi, hadi abi uğurlar olsun. Konuşmaya gerek yoktu, durum meydandaydı, konuşmadan anlaştılar. İyi akşamlar diledi adam, dolmuşa yönelirken güleç bir yüzle, bir kaç adım daha attı yine durdu. Cebinde ne dolmuşa binecek ne eve ekmek alacak parası vardı. Düşündü şükretti haline, zaten şunun şurası evide en fazla yaya olarak 30 dk tutardı. Hafiften bir yağmur ciselemeye başlamıştı, sakin adımları hızlandı , hızlandı, hızlandı. Köşedeki telefon kulübesinin önünde durdu. Cüzdanından telefon kartını çıkardı, çevirdi tuşları, kızı çıktı karşısına, hadi babacığım neredesin diyordu meraklı meraklı.Adam yavrum dedi geliyorum, annene söyle bu akşam balık yiyeceğiz. Kız olur babacığım dedi hadi çabuk gel. Adam tekrar eve yöneldi yağmurda artmıştı. Sıkı sıkı tuttu balık poşetini, bir eliyle rüzgarda uçuşan paltosunun yakasını kavradı, yürüdü, yürüdü.Sonra durdu, kafasını göğe kaldırdı Allah’ım dedi sana şükürler olsun. Ne olur, bana bu gücü hep ver diye dua ederken, duygulandı, mahsunlaştı…



Alıntı

27 Mayıs 2012 Pazar

AZMİN ZAFERİ


Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermiyordu. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına “Hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek” dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi. Kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu.
Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacağı sırada heyecanla hocasına sordu: “Hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum, kesin kaybederim.” Hocası ise: “Sen sadece hareketi yap.” cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama yine bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu: “Hocam nasıl oldu anlamıyorum. Sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum.” Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, “Senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir. Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak”...





Alıntı

26 Mayıs 2012 Cumartesi

BİR BARDAK SÜT

Howard Kelly yoksul bir ailenin çocuğuydu. Kapı kapı dolaşarak bir şeyler satıyordu. O gün hiç satış yapamamıştı. Karnı açtı. Çalacağı ilk kapıdan yiyecek istemeye karar verdi.
Kapıyı genç bir kadın açtı. Howard utandı ve sadece bir bardak su isteyebildi. kadın kocaman bir bardak süt getirdi. Çocuk sütü içti, teşekkür ettikten sonra "Borcum ne kadar?" diye sordu.
Genç kadın gülümseyerek, "Borcunuz yok. Annem bize yaptığımız iyiliğe karşı bir bedel almamamızı öğretti" dedi.
Howard bir kez daha teşekkür ederek gitti.
Yıllar sonra o genç kadın hastalandı. Onu büyük bir kentin hastanesine götürdüler. Kendisine Howard Kelly adlı genç bir doktor baktı.
Howard kadını hemen tanıdı. Yıllar önce kendisine süt veren kadındı bu. Ama belli etmedi. Onu tedavi etti ve iyileştirdi.
kadının ödeyeceği fatura Dr. Kelly’nin önüne geldi.
Dr. Kelly bir not yazarak faturaya ekledi. kadın faturayı nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyordu.
Zarfı açtı ve notu gördü. Káğıtta şunlar yazılıydı:
"Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir."

                                                                 


Alıntı  

25 Mayıs 2012 Cuma

SARIMSAKLI KÖFTE

Küçüğüm özlemiş anne tombalak köfte yap 
(sarımsaklı köfte) dedi.Bu sefer ıspanaklı yaptım çok lezzetli oldu ... 

İSTİRİDYE

Zorluklardan gelen başarı 
Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye kabuğunu açmış. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecekleri toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakındaki bir balık, bir kuyruk darbesiyle kum ve çamur fırtınası yaratmış. İstiridye de kumdan nefret edermiş, kabuğunun içine bir kum tanesi kaçsa son derece rahatsız olurmuş. İstiridye derhal kabuğunu kapatmış; sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip, iç derisi ile kabuğu arasına yerleşmiş. 
Aman Allah’ım, şu kum tanesi istiridyeyi ne de çok rahatsız ediyormuş. Ama, kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini derhal çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kaplamaya başlamış; ta ki, nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşuna kadar...

İstiridye yıllar yılı minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeğe devam etmiş ve sonunda müthiş, güzel, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş... 
Bazen karşılaştığımız problemler bu kum taneciğine benzer, bizi rahatsız ederler ve niye bizi bu derece eziyet çektirip asabileştirdiklerine şaşarız; fakat azmin getirdiği cesaret ve kuvvetle, sorunlarımızın ve zayıflıklarımızın üstesinden geliriz. Daha alçakgönüllü, dualarımızda daha ısrarlı, çevremizdekilere daha yakın, daha akıllı ve sorunlarımıza karşı daha dayanıklı hale geliriz. Gizli bir gücün yardımı ile birden yaşamınızdaki pürüzlü kum tanecikleri, size kuvvet ve güç veren değerli incilere dönüşür ve birçoğumuza ümit ve ilham kaynağı oluştururlar...


                                                                                     




Alıntı







24 Mayıs 2012 Perşembe

BİR ANNENİN İNCELİĞİ

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için mutfağa kapanmış, yemek yapıyordu... Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi... 
Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar... 
Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı... 
Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti... 
Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi... 
Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift, annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler... 
Aile dostları, yaşlı kadına, “Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum... 
Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın, ya da bir sorunun var” dedi... 
Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi: 
—Hayır, hiçbir şeyim yok... Kasten yaptım... Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kırmayacak!... 

23 Mayıs 2012 Çarşamba

GÜZEL GÖZLÜM

Bu güzelliği kursumun orda gördüm sokak kedisi çok güzel gözleri var bir gözü yeşil bir gözü mavi bol tüylü, irice, çok akıllı,çok güzel insanlara çok alışkın çağırınca hemen geliyor çok tatlı...

MUTLULUK





Picture
İnsanoğlu mutluluğu hor kullanıyormuş.Hep şikayetçi, hep 


bıkkınmış. Bir gün melekler,mutluluğu saklamaya karar 

vermişler;"Saklayalım da zor bulunsun, belki o zaman

kıymetini bilirler." Peki, nereye saklayalım ? Everest'in

tepesine mi, Atlas Okyanusu'nun dibine mi ?Dondurma

külahına mı, şarap şişesine mi? Ya da Taçmahal'in kubbesi, 

Mutluluğu  saklamak için.Pek çok şer düşünmüşler ama 

hiçbiri yeterince  zor gelmemiş...Meleklerden biri "Kendi

lerine saklayalım"demiş.Kimsenin aklına gelmez içine

bakmak, içinde aramak." İşte  o gün bugündür mutluluk

herkesin içinde saklıymış.Herkes mutluluğu ve mutsuzluğu

biraz da kendi yaratır. Sahip olduklarımıza şükretmeyi

bilelim...










Alıntı 
                                                               


22 Mayıs 2012 Salı

HURMA AĞACI

Picture
Harun Reşit, Bağdat’ın  bahçeleri gezerken,ihtiyar bir adamın 


hurma fidanı diktiğini görünce, yanına yanaşıp sorar. 

-Kolay gelsin ihtiyar... Bu dikdiğin ağacın 
meyvasını kaç yılda


alacaksın? Yaşlı adam:

-Sanırım Kırk yıl sonra der. Bu cevaba Harun reşit şaşırır...

-Kırkyıl sonra mı?  Sen bayağı yaşlısın, 
meyvesini


yiyemeyeceğin bir ağacı niye dikiyorsun o zaman? diye sorar...

İhtiyar gülümser...

-Meyvesini yediğimiz ağaçları, birileri bizim 
için dikmişlerdi.


Bende bu ağacı kendim için değil, benden sonra gelecekler


için dikiyorum der...Bu cevap Harun Reşid’in çok hoşuna


gitmiştir. Ona bir kese altın uzatır. Adam verilen keseyi

alır ve eliyle sakalını sıvazlayıp, Allah’a şükür eder.. Harun


reşit “Ne diye şükrediyorsun diye sorar. Yaşlı adam,

-Herkes diktiği ağacın meyvesini kırk yıl sonra 
alırken, ben


diktiğim ağacın meyvesini şimdi aldım ondan der Bu cevap da


Harun reşidin çok hoşuna gider ve İhtiyara bir kese altın

daha verir.İhtiyar bir kez daha Allah’a Şükür ettikten sonra


Harun Reşit’in sormasına fırsat vermeden...

Bu defaki şükredişimin sebebi de şudur efendim der."


Başkaları ağaçlarının ürününü yılda bir kere alırken,gördünüz


mü? Ben ikinci kez aldım" der...


MANTI

 Küçüğüme mantı bize kabak çintmesi oh ne ala...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

GELİN VE KAYNANA

 




Gelin kaynanasından artık illallah ettiği bir gün 
soluğu yaşlı


bitki şifacısının kapısında buldu.Yetti artık dayanamayacağım


deyip, ondankaynanasını öbür dünyaya gönderecek bir

zehir istedi.Şifacı “Tamam” dedi... Sana bu zehri vereceğim

ancak,anlaşılmaması için  her gün çok az yemeklerine

katacaksın. Bu arada aranı çok düzgün tutacaksın.


Gülümsemeyi ve iyi davranmayı da sakın ihmal etme.Kızgın


gelin doğruca eve koşmuş ve ilk günden denileni yapmaya


başlamış. Aradan bir süre geçtikten sonra, soluğu  yine


şifacının yanında almış...

“Aman” demiş. Ne olur, bana verdiğiniz 
zehrin panzehirini


verin. Kaynanam çok değişti ve inanılmaz iyi bir insan oldu.


Onu artık çok seviyorum ve ölmesine  izin veremem.Şifacı  


sormuş:


-Peki ne yaptın da  kaynanan böyle değişti.Genç gelin şaşkın.

-Dediğiniz gibi her gün zehri yemeklerine 
kattım ve


anlaşılmasın diye saygılı, güler yüzlü davrandım.Bunun


üzerine şifacı kızım demiş.Ben zaten sana zehir diye tuz

verdim.Panzehire falan gerek yok üzülme.Kaynananla aranı


değiştiren senin davranışlarının değişmesidir.demiş ve 


eklemiş.O bir parça tuz, şimdiye kadar çoook insanın arasını

düzeltti çok şükür....









Alıntı