27 Mayıs 2012 Pazar

AZMİN ZAFERİ


Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermiyordu. Bir gün talihsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti.
Ailesi çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısındakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı hareketi yapıyorlardı.
Çocuk bir gün hocasına “Hocam ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek” dedi. Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o kadar hızlanmıştı ki, hocasını bile göz açıp kapayıncaya kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir kağıtla geldi. Kağıtta çocuğun gençler karate şampiyonasına katılabileceği yazıyordu.
Çocuk çok şaşırdı. Ertesi gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacağı sırada heyecanla hocasına sordu: “Hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek hareket biliyorum, kesin kaybederim.” Hocası ise: “Sen sadece hareketi yap.” cevabını verdi.
Çocuk ringe çıktı ve hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. Önce çok korktu ama yine bildiği hareketi yaparak son rakibini de yendi ve şampiyon oldu.
Sevinçle hocasının yanına koştu ve sordu: “Hocam nasıl oldu anlamıyorum. Sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon oldum.” Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, “Senin yaptığın hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir. Ve bir tek savunması vardır o da, rakibin sol kolunu tutmak”...





Alıntı

26 Mayıs 2012 Cumartesi

BİR BARDAK SÜT

Howard Kelly yoksul bir ailenin çocuğuydu. Kapı kapı dolaşarak bir şeyler satıyordu. O gün hiç satış yapamamıştı. Karnı açtı. Çalacağı ilk kapıdan yiyecek istemeye karar verdi.
Kapıyı genç bir kadın açtı. Howard utandı ve sadece bir bardak su isteyebildi. kadın kocaman bir bardak süt getirdi. Çocuk sütü içti, teşekkür ettikten sonra "Borcum ne kadar?" diye sordu.
Genç kadın gülümseyerek, "Borcunuz yok. Annem bize yaptığımız iyiliğe karşı bir bedel almamamızı öğretti" dedi.
Howard bir kez daha teşekkür ederek gitti.
Yıllar sonra o genç kadın hastalandı. Onu büyük bir kentin hastanesine götürdüler. Kendisine Howard Kelly adlı genç bir doktor baktı.
Howard kadını hemen tanıdı. Yıllar önce kendisine süt veren kadındı bu. Ama belli etmedi. Onu tedavi etti ve iyileştirdi.
kadının ödeyeceği fatura Dr. Kelly’nin önüne geldi.
Dr. Kelly bir not yazarak faturaya ekledi. kadın faturayı nasıl ödeyeceğini kara kara düşünüyordu.
Zarfı açtı ve notu gördü. Káğıtta şunlar yazılıydı:
"Hastane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir."

                                                                 


Alıntı  

25 Mayıs 2012 Cuma

SARIMSAKLI KÖFTE

Küçüğüm özlemiş anne tombalak köfte yap 
(sarımsaklı köfte) dedi.Bu sefer ıspanaklı yaptım çok lezzetli oldu ... 

İSTİRİDYE

Zorluklardan gelen başarı 
Okyanusun dibinde yatan bir istiridye, su üzerinden akıp geçsin diye kabuğunu açmış. Su içinden geçerken, solungaçları yiyecekleri toplayıp midesine gönderiyormuş. Aniden, yakındaki bir balık, bir kuyruk darbesiyle kum ve çamur fırtınası yaratmış. İstiridye de kumdan nefret edermiş, kabuğunun içine bir kum tanesi kaçsa son derece rahatsız olurmuş. İstiridye derhal kabuğunu kapatmış; sert ve pürüzlü bir kum taneciği içeri girip, iç derisi ile kabuğu arasına yerleşmiş. 
Aman Allah’ım, şu kum tanesi istiridyeyi ne de çok rahatsız ediyormuş. Ama, kabuğunun içini kaplaması için kendine verilmiş olan salgı hücresini derhal çalıştırarak, minik kum tanesinin üstünü kaplamaya başlamış; ta ki, nefis, parlak ve düzgün bir örtü oluşuna kadar...

İstiridye yıllar yılı minik kum taneciğinin üstüne katlar eklemeğe devam etmiş ve sonunda müthiş, güzel, parlak ve son derece değerli bir inci oluşmuş... 
Bazen karşılaştığımız problemler bu kum taneciğine benzer, bizi rahatsız ederler ve niye bizi bu derece eziyet çektirip asabileştirdiklerine şaşarız; fakat azmin getirdiği cesaret ve kuvvetle, sorunlarımızın ve zayıflıklarımızın üstesinden geliriz. Daha alçakgönüllü, dualarımızda daha ısrarlı, çevremizdekilere daha yakın, daha akıllı ve sorunlarımıza karşı daha dayanıklı hale geliriz. Gizli bir gücün yardımı ile birden yaşamınızdaki pürüzlü kum tanecikleri, size kuvvet ve güç veren değerli incilere dönüşür ve birçoğumuza ümit ve ilham kaynağı oluştururlar...


                                                                                     




Alıntı







24 Mayıs 2012 Perşembe

BİR ANNENİN İNCELİĞİ

Aşçılığıyla ün yapmış yaşlı bir kadın, akşam yemeğine gelecek olan oğlu ve yeni gelini için mutfağa kapanmış, yemek yapıyordu... Aynı akşam yemeğe eski bir aile dostu da davetliydi... 
Beklenen misafirler gelip sofraya oturduklarında çok şaşırtıcı bir durumla karşılaştılar... 
Yaşlı kadının o gece yaptığı yemekler değme oburların bile iştahını kapatacak kadar berbattı... 
Tatlılar un kokuyordu, patatesler yanmıştı, köfteler ise neredeyse hiç pişmemişti... 
Oğlu, yeni gelini ve aile dostu, kadıncağıza durumu fark ettirmemek için ellerinden geleni yaptılarsa da, yemek sırasında pek iştahlı göründükleri söylenemezdi... 
Nihayet yemek bitti ve yeni evli çift, annelerinin ellerini öperek evlerine gittiler... 
Aile dostları, yaşlı kadına, “Senin harika bir aşçı olduğunu adım gibi biliyorum... 
Bana söyler misin, bu geceki yemekler neden o kadar kötüydü? Bence ya hastasın, ya da bir sorunun var” dedi... 
Yaşlı kadın gülümseyerek cevap verdi: 
—Hayır, hiçbir şeyim yok... Kasten yaptım... Bu yemekten sonra oğlum asla ikide bir annesinin yemeklerini hatırlatıp karısının kalbini kırmayacak!... 

23 Mayıs 2012 Çarşamba

GÜZEL GÖZLÜM

Bu güzelliği kursumun orda gördüm sokak kedisi çok güzel gözleri var bir gözü yeşil bir gözü mavi bol tüylü, irice, çok akıllı,çok güzel insanlara çok alışkın çağırınca hemen geliyor çok tatlı...

MUTLULUK





Picture
İnsanoğlu mutluluğu hor kullanıyormuş.Hep şikayetçi, hep 


bıkkınmış. Bir gün melekler,mutluluğu saklamaya karar 

vermişler;"Saklayalım da zor bulunsun, belki o zaman

kıymetini bilirler." Peki, nereye saklayalım ? Everest'in

tepesine mi, Atlas Okyanusu'nun dibine mi ?Dondurma

külahına mı, şarap şişesine mi? Ya da Taçmahal'in kubbesi, 

Mutluluğu  saklamak için.Pek çok şer düşünmüşler ama 

hiçbiri yeterince  zor gelmemiş...Meleklerden biri "Kendi

lerine saklayalım"demiş.Kimsenin aklına gelmez içine

bakmak, içinde aramak." İşte  o gün bugündür mutluluk

herkesin içinde saklıymış.Herkes mutluluğu ve mutsuzluğu

biraz da kendi yaratır. Sahip olduklarımıza şükretmeyi

bilelim...










Alıntı 
                                                               


22 Mayıs 2012 Salı

HURMA AĞACI

Picture
Harun Reşit, Bağdat’ın  bahçeleri gezerken,ihtiyar bir adamın 


hurma fidanı diktiğini görünce, yanına yanaşıp sorar. 

-Kolay gelsin ihtiyar... Bu dikdiğin ağacın 
meyvasını kaç yılda


alacaksın? Yaşlı adam:

-Sanırım Kırk yıl sonra der. Bu cevaba Harun reşit şaşırır...

-Kırkyıl sonra mı?  Sen bayağı yaşlısın, 
meyvesini


yiyemeyeceğin bir ağacı niye dikiyorsun o zaman? diye sorar...

İhtiyar gülümser...

-Meyvesini yediğimiz ağaçları, birileri bizim 
için dikmişlerdi.


Bende bu ağacı kendim için değil, benden sonra gelecekler


için dikiyorum der...Bu cevap Harun Reşid’in çok hoşuna


gitmiştir. Ona bir kese altın uzatır. Adam verilen keseyi

alır ve eliyle sakalını sıvazlayıp, Allah’a şükür eder.. Harun


reşit “Ne diye şükrediyorsun diye sorar. Yaşlı adam,

-Herkes diktiği ağacın meyvesini kırk yıl sonra 
alırken, ben


diktiğim ağacın meyvesini şimdi aldım ondan der Bu cevap da


Harun reşidin çok hoşuna gider ve İhtiyara bir kese altın

daha verir.İhtiyar bir kez daha Allah’a Şükür ettikten sonra


Harun Reşit’in sormasına fırsat vermeden...

Bu defaki şükredişimin sebebi de şudur efendim der."


Başkaları ağaçlarının ürününü yılda bir kere alırken,gördünüz


mü? Ben ikinci kez aldım" der...


MANTI

 Küçüğüme mantı bize kabak çintmesi oh ne ala...

21 Mayıs 2012 Pazartesi

GELİN VE KAYNANA

 




Gelin kaynanasından artık illallah ettiği bir gün 
soluğu yaşlı


bitki şifacısının kapısında buldu.Yetti artık dayanamayacağım


deyip, ondankaynanasını öbür dünyaya gönderecek bir

zehir istedi.Şifacı “Tamam” dedi... Sana bu zehri vereceğim

ancak,anlaşılmaması için  her gün çok az yemeklerine

katacaksın. Bu arada aranı çok düzgün tutacaksın.


Gülümsemeyi ve iyi davranmayı da sakın ihmal etme.Kızgın


gelin doğruca eve koşmuş ve ilk günden denileni yapmaya


başlamış. Aradan bir süre geçtikten sonra, soluğu  yine


şifacının yanında almış...

“Aman” demiş. Ne olur, bana verdiğiniz 
zehrin panzehirini


verin. Kaynanam çok değişti ve inanılmaz iyi bir insan oldu.


Onu artık çok seviyorum ve ölmesine  izin veremem.Şifacı  


sormuş:


-Peki ne yaptın da  kaynanan böyle değişti.Genç gelin şaşkın.

-Dediğiniz gibi her gün zehri yemeklerine 
kattım ve


anlaşılmasın diye saygılı, güler yüzlü davrandım.Bunun


üzerine şifacı kızım demiş.Ben zaten sana zehir diye tuz

verdim.Panzehire falan gerek yok üzülme.Kaynananla aranı


değiştiren senin davranışlarının değişmesidir.demiş ve 


eklemiş.O bir parça tuz, şimdiye kadar çoook insanın arasını

düzeltti çok şükür....









Alıntı

20 Mayıs 2012 Pazar

AĞLAMAK VE GÜLMEK

 Bir ikilidir ağlamak ve gülmek. Ağlamak, sanılanın aksine çaresizlik, zayıflık, güçsüzlük demek değildir bence. 
Gariptir belki…Ne zaman ağlayan birini görsem içim acısa da yine de sevinirim. Çünkü bilirim ki ağlayan kişinin kalbi henüz nasır tutmamıştır. Katılaşmamıştır yüreği. Kalp ağlamazsa gözyaşı da akmaz denir ya. İşte onun gibi. Sevindiğimizde atılan kahkahalar kadar, üzüldüğümüz zamanlarda dökülen gözyaşları da bir o kadar değerlidir.Bir düşünürün dediği gibi "Gözyaşı, çekilen sıkıntıyı ve bunun beraberinde gelen hakikati değiştirmez belki ama kalbi katılaşmaktan kurtarır. Gerçeklerin betona çarpıp geri dönmesine engel olur."
Bu nedenle de ağlamak güzeldir. Üzülmeyi becerebilen bir insan, sevinmeyi de becerebilir. Ağlayabilen bir insan gülmenin kıymetini daha iyi anlayabilir. Ağlatanlardan değil ağlayanlardan olmanın ayrıcalığını hissedebilir.
 Ağlamak sanılanın aksine çaresizlik, zayıflık, güçsüzlük demek değildir. Canımız yandığında öfke ve intikam duygularıyla kalbimizi nasırlaştıracağımıza, gözyaşlarımızla yapılan temizlik, kalbin doğru ateşi bularak yumuşamasına vesile olur.
 Ağlayan birisine yapılacak en büyük destek, bana göre, samimi bir dokunuş ya da uzatılan bir mendildir. Bunlar bin türlü sözden çok daha kıymetlidir.
Ağlayabilmek insan olmanın gereklerinden biridir. Her şeye rağmen, özellikle insanın kendisine rağmen ağlayabilmesi takdire şayan bir erdemdir.
 Ağlamakla gülmek, olmazsa olmaz bir ikilidir. Tıp
kı evrende olan diğer zıtlıklar gibi...












                                                                                                                                     Alıntı