24 Ekim 2012 Çarşamba

KELEBEK İYİ Kİ GELDİN

  kelebek geldi güzel enerjisini evimize serpti gitti daha ne isteyeyim kendime geldim 
  grip fena yakalamıştı  çok şükür bugün daha iyiyim....

21 Ekim 2012 Pazar

DÖNER DOLAŞIR GELİR


Yüreğindeki armağanları ver, sevgini, anlayışını, neşeni, şefkatini ver, affediciliğini ver. Zihnindeki armağanları ver, rüyalarını, fikirlerini, yeteneklerini sun dünyaya..
Hayat bir "bumerang" gibidir. Yaptığınız, söylediğiniz her şey dönüp dolaşıp yine size gelir. Bazen hemen, bazen de yıllar sonra. O yüzden, şu anda söylediğiniz ve yaptığınız şeylere dikkat edin! Çünkü onlar, geri size dönmek üzere yola çıktılar bile...
Alıntı

20 Ekim 2012 Cumartesi

AKILLIM ARTİST OLDU



Annesinin Akıllısı ne güzelde oynamış... 



MUTLULUK İSTİYORUM



Mutluluk istiyorum cümlesinden "ben" yani ego ve "istiyorum" yani bencillik bu çıkarıldığı zaman sadece mutluluk kalır...
"Mutluluk mu istiyorsun? Öyleyse önce 'Ben'i kaldır; bu egodur. Sonra 'İstiyorum'u kaldır;
bu arzudur. Bunları kaldırdığın zaman sen de göreceksin ki "MUTLULUK"la başbaşa kalırsın.
"Mutlu bir yaşam için çok az şey gerekir. Hepsi de içinizde, düşünme şeklinizde gizlidir"
Benim için mutluluk ♥A A♥A♥A
                                                
 




Alıntı

17 Ekim 2012 Çarşamba

HOŞLANMADIĞIMIZ ŞEY İYİLİĞİMİZE



Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.
Bir gün okyanusta yol alan bir gemi kaza geçirerek battı. Gemiden tek bir kişi sağ kurtuldu. Dalgalar bu adamı küçük ıssız bir adaya kadar sürükledi.
Adam ilk günler kendisini kurtarması için Allahü Teala’ya yalvardı ve yardım bulurum umuduyla ufka baktı. Ama ne gelen oldu ne giden…
Daha sonra rüzgardan yağmurdan ve vahşi hayvanlardan korunmak için ağaç dallarından ve yapraklarından bir kulübe yaptı. Sahilde bulduğu gemiden arta kalan konserve pusula gibi eşyaları bu kulübeye koydu.
Günler hep aynı şekilde geçiyordu.Balık avlıyor pişirip yiyor ve ufku gözlüyordu. Allahü Teala’ya dua ediyordu.
Bir gün tatlı su getirebilmek için yola koyulmuştu. Döndüğünde bir de ne görsün binbir emekle yaptığı ve tek tutunduğu dal olan tahta kulübesi alevler içerisinde cayır cayır yanıyordu..
Başına gelebilecek en kötü şeydi bu. Keder ve öfke içinde donakaldı. Artık bu ıssız adada başını sokabileceği bir kulübesi bile kalmamıştı.
Bu üzüntüyle Allahım bunu bana nasıl yapabildin diye feryat etti. O geceyi üzüntü ve keder içinde geçirdi.O kadar dua ettiği halde bu olayı başına getirmesinden dolayı Allahü Teala’ya sitemler etti.
Ertesi sabah erken saatlerde adaya yaklaşmakta olan bir geminin düdük sesiyle uyandı. Onu kurtarmaya geliyorlardı.
Benim burada olduğumu nasıl anladınız? diye sordu bitkin adam kendisini kurtaranlara.
Cevap onu hem şaşırttı hem de çok utandırdı:
“Dumanla verdiğiniz işareti gördük”
Bu hikayeden sonra sizin aklınıza bu ayet-i kerime ve hadis-i şerif gelmedi mi ?
(Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.) [Bakara 216]
(Allahü teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allah’tan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.)


Alıntı

KALBİN KAPISI


İngiltere’nin en ünlü ressamlarından olan W.H.Hunt’ın “Kâinatın Işığı” isimli bir tablosu vardır. Tablo, geceleyin elinde fenerle, bir kapıyı vuran ve içeriden cevap bekleyen bir adamı resmeder.

Tablo ilk kez sergilendiğinde bir sanat eleştirmeni, tabloyu uzun uzun inceledikten sonra ressama:

- Doğrusu güzel bir resim yapmışsınız. Ama bir şeyi anlayamadım. Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Resimdeki kapının tokmağını çizmeyi unutmuşsunuz çünkü, demiş.

Ressam Hunt, gülümsemiş ve:

- Benim adamım sıradan bir kapıyı çalmıyor. Bahçedeki bu kapı, insan kalbini simgeliyor. İnsan kalbi, ancak içeriden açılabilir. Bunun için de bir tokmağa ihtiyacı yoktur, diye bilgece bir cevap vermiş...
                   
Alıntı

15 Ekim 2012 Pazartesi

ALLAHIM

BANA ÖYLE BİR GÖNÜL VER Kİ:Bir kuruluşun tepe noktasında yetkili olsam bile, bunu asla başka şekilde kullanmamalıyım.Günlük yaşamda "ben" yerine, daha çok "sen" sözcüğünü kullanabileyim...
BANA ÖYLE BİR SEVGİ VER Kİ:Sonsuz bir hazine gibi bitmesin, çoğalsın daha da sevdikçe, doldursun sarsın çevremi. Hatta düşmanlarımı da sevebileyim...
BANA ÖYLE BİR GÜÇ VER Kİ:Herkesten daha çok çalışabileyim, tutsak düşmeyeyim doğanın koşullarına. Eşim ve çocuklarımı da mutlu et ki, mutluluğu başkalarına da götürebileyim...
BANA ÖYLE BİR SAĞLIK VER Kİ:
Düşünebileyim, konuşabileyim...
BANA ÖYLE BİR ERDEM VER Kİ:İbadet edebileyim, iyilik etmeyi ve sevinçten buğulanmış gözlerle, teşekkür edenlere;bir şey yapmadım, anımsamıyorum diyebileyim...
BANA ÖYLE BİR YETENEK VER Kİ:İyi eş, baba, anne, iyi kardeş, iyi komşu, iyi arkadaş, iyi vatandaş  ola bileyim...
BANA ÖYLE BİR UMUT VER Kİ:Bugüne kadar yapmış olduğum hatalar için karamsarlığa düşmeyeyim, herşeyden aklanmış olarak yaşama yeniden başlamak üzere bağışlanabileceğimi bileyim...
BANA ÖYLE BİR ANLAYIŞ VER Kİ:düşünebildiğim, yargılayabildiğim, inandığım, kahrolduğum, varolduğum şuanda bu sözleri söyleyebildiğim için şükredebileyim...
BANA ÖYLE BİR TALİH VER Kİ:Yıllar sonra beni hatırlayanlar "herkese iyilik eden, tüm insanları seven,o düzeyde de sevilen bir kişiydi " diye konuşsunlar ve ben de huzur içinde ola bileyim...
BANA ÖYLE BİR İRADE VER Kİ:Birgün yenilip, içimdeki şeytanın kurallarına doğru yönelirsem;bu bir düşünce ise düşüncemi, bu bir adım ise ayağımı, bu bir uzanma ise elimi durdurabileyim...
BANA ÖYLE BİR SABIR VER Kİ:Sükûneti bulayım, durabileyim, düşünebileyim...AMİN


13 Ekim 2012 Cumartesi

GÜVEN

                             
Şakik-i Belhi Hazretleri, kıtlığın hüküm sürdüğü, herkesin “Yarın yiyecek bulabilecek miyiz” diye kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın hizmetçisinin neşe içinde oynadığını görmüş. Çok şaşırmış ve sormuş:

- Herkes kıtlık, açlık korkusu içindeyken sen neye güvenerek böyle oynayabiliyorsun?

Hizmetçi cevap vermiş:

- Ben çok zengin birinin hizmetçisiyim. Neden endişe edeyim ki!

Bu cevap, Şakik-i Belhi Hazretlerini düşündürmüş. Öğrencilerine bu hizmetçiden bahsetmiş ve eklemiş:

- Kendimize gelelim! Bir hizmetçi, yanında çalıştığı kişinin malına mülküne güveniyor da bize ne oluyor ki dünyadaki her şeyin sahibi olan ve her canlının rızkını veren Rabbimiz varken rızık endişesine düşüyoruz?





Alıntı

12 Ekim 2012 Cuma

HAYAT SOFRASI


Ermişlerden birine sormuşlar:

- Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?

- Bakın göstereyim, demiş ermiş.

Önce sevgiyi dilden gönle indirememiş olanları, yani dillerinden sevgi sözcüğünü düşürmedikleri halde sevmeyi bilmeyenleri çağırmış. Güzel bir sofraya oturtmuş onları. Sonra mis kokulu, sıcacık çorbalar almış sofradaki yerini. Ardından da derviş kaşığı denilen bir metre boyunda kaşıklar...

Ermiş:

- Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz, diye bir de şart koymuş.

- Peki, demişler ve içmeye çalışmışlar. Ancak kaşıklar uzun geldiğinden döküp saçmadan yemeyi başaramamışlar bir türlü. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.

Bunun üzerine:

- Şimdi, demiş ermiş. Bir de sevgiyi bilenleri çağıralım yemeğe.

Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen insanlar gelmiş, oturmuş sofraya bu defa.

- Buyurun, deyince her biri uzun saplı kaşığını çorbaya daldırıp karşısındakine uzatmış. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.

Ermiş sevgiyle gülümseyerek:

- Hayat sofrasında yalnız kendini doyurmayı düşünen aç kalır. Karşısındakini düşünense o sofradan doymuş olarak kalkar, demiş ve eklemiş:

- Şunu unutmayın: Hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır.






Alıntı

11 Ekim 2012 Perşembe

SEN DİLENCİSİN


Bir derviş, köşede sessizce dua etmekteymiş. Uzaktan zengin bir tüccar, dervişi izlemeye başlamış. Dervişin bu kendini adamışlığı ve yüzündeki huzur çok dikkatini çekmiş. Dervişin yanına yaklaşmış. Derviş'e bir kese altın sunmuş.
"Bu altını Allah rızası için kullanacağını biliyorum. Lütfen altını al." demiş.
Derviş:
"Bir dakika. Senden bu altını almam adil mi onu öğrenmeliyim. Sen varlıklı biri misin? Evde daha altının var mı?" demiş.
Tüccar:
"Tabii ki evde en az 1000 adet altınım daha var, alabilirsin." demiş.
Derviş:
"1000 tane daha altının olmasını ister misin?" diye sormuş.
Tüccar:
" Niye olmasın tabii ki. Her gün daha çok para kazanabilmek için çalışıyorum." demiş.
Derviş:
"Yani elindekilere rağmen, 1000 tane daha altının olmasını istiyorsun."
Tüccar:
"Kesinlikle. Ben her gün daha çok para kazanabilmek için dua ederim." demiş.
Derviş tüccarın kendisine uzattığı paraları elinin tersiyle itmiş.
"Özür dilerim. Senin altınlarını kabul edemem. Zengin bir adam bir dilencinin parasını kabul edemez."
Tüccar sinirlenmiş.
"Sen nasıl bana dilenci, kendine de varlıklı dersin?"
Derviş sakin sakin:
"Ben varlıklıyım, çünkü Allahın her sunduğu bana mutluluk veriyor, şükran duyuyorum. Sen dilencisin çünkü ne kadar çok şeye sahip olsan da bu seni tatmin etmiyor ve Allah'a daha çok, daha çok diye yalvarıyorsun..."




Alıntı