21 Nisan 2012 Cumartesi

FİNCAN TAKIMI

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar: "Eski gazeteniz var mı bayan?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de, size kakao yapayım" dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu... Erkek çocuğu bana döndü "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. Zengin mi?"Yo hayır!" diye yanıtlarken çocuğu,gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız,fincan tabaklarınız takım" dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu.Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı.Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi... Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri,halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur unutuveririm ne denli zengin olduğumu...


Alıntı 

YAŞAMIN YANKISI

 Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve
- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.
- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.
Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''
Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor:
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır...


Alıntı

İSTEDİĞİNİ GÖREBİLMEK(İKİ YAŞLI ADAM)

Aynı kalp rahatsızlığıyla aynı kaderi paylasan iki yaşlı adam aynı odayı da paylaşıyorlardı. Tek fark biri cam kenarında diğeri ise duvar dibinde yatıyordu. Cam kenarındaki yaşlı adam her gün camdan bakarak arkadaşına dışarısını anlatırdı.     
"Bugün deniz sakin, yine de hafif rüzgar var sanırım çünkü uzaktaki teknenin yelkenleri rüzgarla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salıncak dolu iki salıncak bos, Erguvan ağaçları ne kadar güzel açmış her yer mor bir renk almış, erik ağaçları da beyaz çiçekleriyle onlara eşlik ediyor. Denizin üzerindeki martılar bugünkü yemeklerini arıyorlar, ne güzelde dalıyorlar suya"
Günler böyle geçip gidiyordu ta ki cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizi geçirene kadar, iste o anda duvar kenarındaki adam düğmeye bassa kurtaracaktı arkadaşını ama şeytana uydu, bunca zamandır sadece dinleyebiliyordu, artık görebilirdi de, işte bunun için düğmeye basmadı ve hemşireyi çağırmadı. Aynı kaderi paylaştığı kişiyi ölüme gönderdi, ama o bunun haklı bir savunma olduğunu düşünüyordu.
Ertesi gün hastabakıcılar ölen yaşlı adamın yerine kendisini koymaya gelmişlerdi. Hemen yatağının yerini değiştirdiler, işte o günlerdir bakmak istediği manzarayı nihayet görecekti. Basını kaldırdı ve pencereden baktı
"Karsısında Simsiyah bir duvar"...





19 Nisan 2012 Perşembe

PENCERE HİKAYESİ

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni

 evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı
 yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.
 Kadın kocasına ' Bak, çamaşırları yeterince
 temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki
 de doğru sabunu kullanmıyor.' demiş. Kocası
 ona bakmış, hiçbir şey söylememiş,
 kahvaltısına devam etmiş. 

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü
 her sabah ayni yorumu yapmaya devam
 etmiş. 

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun
 çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın
 çok şaşırmış 'Bak' demiş kocasına ' çamaşır
 yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum,
 kim öğretti acaba ?' 

'Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi
 sildim' diye cevap vermiş kocası. 

Hayat böyle değil midir ? 

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız
 pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır.
 Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya
 davranmadan önce zihin durumumuza
 bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup


 olmadığımızı fark etmek güzel bir fikir olabilir ..." 




Alıntı

KAVANOZ VE İKİ FİNCAN KAHVE

       
Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne
zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez
kavanozu ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayınız!
Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde
derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne
büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolu dolmadığını sorar; 
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı
çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl
taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları
doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup
dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu
defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki
kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii Ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları
doldurur
Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler. 
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek; Ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım ' Der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz,arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan
şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. 'Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına Ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. 
Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın.Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın.Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikletenis toplarını kavanoza yerleştirin.Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin . Gerisi hep kumdur. 
Bu Ara Bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir?' Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum, Hayatınız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır. Hayat, Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek değildir. Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir.Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de
değildir. Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir. Aslında hayat, notlar,para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir. Hayat Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk,şefkattir. Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır. Hayat Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Ne dediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi hayatı başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir.

Alıntı 

18 Nisan 2012 Çarşamba

EVDE PİKNİK

 Evde piknik yaptık
 hazıra konmak yorulmadan bu keyfi yapmak çook iyi geldi...

DÖRT MUM

Bir odada dört mum sessizce yanıyordu. O kadar derin bir sessizlik hüküm sürüyordu ki odada, aralarındaki fısıltı şeklindeki konuşmalar bile rahatlıkla işitiliyordu.

1. Mum "BEN BARIŞIM !" dedi. Ancak kimse benim sürekli yanık kalıp, etrafıma ışık saçabilmeme yardımcı olmuyor. Artık sönmek üzereyim... Ve sessizce karanlığa gömülüverir...

2. Mum ''BEN İNANCIM !'' der. Ama artık gerekli olduğuma inanmıyorum.. Yanık kalmamın da bir kıymeti kalmadı, diye eklerken hafif bir esinti ışığını söndürüverir.

3. Mum çok üzgündür. "BEN SEVGİYİM" ama etrafıma ışık verecek gücüm kalmadı.
İnsanlar beni hep kenara itiyorlar. Kendilerine en yakın olanları bile sevmemeye başladılar. Sessizce söner gider Sevgi mumu...

O sırada içeri aniden bir çocuk girer. 3 mumun söndüğünü görünce sebebini sorar ve niçin sonuna kadar yanmadıklarına hayıflanarak ağlamaya başlar.

4. Mum, yumuşak ve yatışıtırıcı sesi ile çocuğa ağlamamasını söyler. "Korkma ben etrafıma ışık saçtığım sürece diğerleri yeniden yanarlar ve onlar da aydınlatmaya devam ederler. Zira ''BEN UMUDUM !" Gözleri parlayan çocuk umut mumunu alır ve diğerlerini sevgiyle teker teker yakar...

İçinizdeki umut mumunun saçtığı ışığı asla söndürmeyin. Küçük çocuk gibi diğer sönmek üzere olan üç mumun da sürekli yanık kalmaları için çaba harcayın...





Alıntı

14 Nisan 2012 Cumartesi

YAVRULARIMI KORU ALLAHIM

[NAZARDAN KORUNMA DUASI]

Euzu bi kelimâtillâhi't-tâmmeti min kulli şeytanin ve hammetin 
ve min külli aynin lammeh."
"Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden 

bütün kelimeleri yüzü hürmetine
 Allah'a sığınırım." 
"Ve in yekadullezîne keferû leyuzlikûneke biebsarihim lemmâ semiu'z-zikre 
ve yekulûne innehu le mecnûnun ve ma huve illâ zikrun lil âlemîn."
"Bismillahillezi la yedurru maasmihi şeyün fil erdi vela fissemai ve 
hüvessemiulalim"
Allahım çocuklarımı(papatyam içinde sende varsın) nazarlardan,
 kem gözlerden kötü sözlerden,kazalardan,belalardan,
kötü hastalıklardan, fesatlardan ,kıskançlardan, 
şeytandan şeytanlaşmış insanlardan koru yavrularıma
 hidayet ver helal rızık ver.haramdan uzak tut .
Sağlık ,mutluluk,huzur ver.AMİN...

ALLAH RIZASI(BERBER)

  Cüneyd-i Bağdadi, birisi ona gelir sorar:


-İhlâsı kimden öğrendiniz?
-Mekke-i Mükerreme'de harçlıksız kalmıştım. Basra'dan para bekliyordum ama gelmemişti. Saçım sakalım çok uzamıştı. Bir berbere girdim. 
- Peşin peşin söyliyeyim param yok, dedim,
- Allah rızası için saçlarımı düzeltebilir misin?
Berber o anda mevki sahibi birini traş etmekteydi. Onu bırakıp bana başladı. Adam itiraz etti. 
Berber: 
- Kusura bakmayınız efendim. Sizi ücreti mukabilinde traş ediyorum. Ama bu genç Allah rızası için istedi, dedi. 
Berber dahasını da yaptı, bana harçlık verdi. Aradan birkaç gün geçti, beklediğim para geldi. Ona bir kese altın götürdüm. 
- Asla alamam. İnan Allah'ın rızası daha değerli, dedi.




Alıntı

KÜÇÜĞÜM

Allahım küçüğümün iki gün boyunca spor şampiyonası olacak yavruma önce sağlık ver sabır, güç, kuvvet, mutluluk, huzur ver başarılı, azimli olsun,içindeki korkuyu,heyecanı,sıkıntıyı al yarabbim inşallah güzel haberlerle gelsin hakkında hayırlısı olsun yavrumun hep yüzü gülsün hep onu koru kolla Allahım.Amin


Rabbi Yessir Ve La Tuessir Rabbi Temmim Bil Hayr
Anlamı:"Rabbim! kolaylaştır zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır" 
Annem seni çok seviyorum sen her şeyden daha önemlisinAllahım seni bana bağışladığı için şükrediyorum iyiki varsın iyiki benim küçüğümsün.Allahım seni abilerini bütün kötülüklerden,nazarlardan korusun.hep sağlıklı,mutlu,huzurlu,olun,amin...
             BAŞARILARRRR...






13 Nisan 2012 Cuma

ÖPÜCÜK DOLU KUTU

Adam 3 yaşındaki kızını, pahalı bir hediyelik kaplama kâğıdını ziyan ettiği için azarlamıştı. Küçük kız, koskoca bir paket altın yaldızlı kağıdı bir kutuyu eğri büğrü sarmak için kullanmıştı....

Yılbaşı sabahı küçük kızı, paketi getirip "Bu senin babacığım" dediğinde üzüldü. Acaba gereğinden fazla mı tepki göstermişti kızına... Bir gece önce yaptığından utandı... Ne var ki paketi açınca yeniden öfkelendi. Kutunun içi boştu... Kızına gene bağırdı.
"Birisine bir hediye verdiğinde, kutunun içinde bir şey olması lazım. Bunu da mı bilmiyorsun küçük hanım?" Küçük kız gözlerinde yaşlarla babasına baktı, "O kutu boş değil ki baba" dedi... "İçini öpücüklerimle doldurmuştum!" Adam öyle fena oldu ki... Koştu... Kızına sarıldı... Beraberce ağladılar. 

Adam o altın kutuyu ömrünün sonuna kadar yatağının başucunda sakladı. Ne zaman keyfi kaçsa, ne zaman morali bozulsa, ne zaman kendini kötü hissetse, kutuya koşar, içinden minik kızının sevgi ile doldurduğu hayali öpücüklerinden birini çıkarırdı...