21 Nisan 2012 Cumartesi

DENİZ YILDIZI

Yazı yazmak için okyanus sahillerine giden bir yazar, sabaha karşı kumsalda dans eder gibi hareketler yapan birini görür. Biraz yaklaşınca, bu kişinin sahile vuran denizyıldızlarını, okyanusa atan genç bir adam olduğunu fark eder. Genç adama yaklaşır:
- Neden denizyıldızlarını okyanusa atıyorsun?Genç adam yanıtlar;
- Birazdan güneş yükselip, sular çekilecek.Onları suya atmazsam ölecekler. Yazar sorar;
- Kilometrelerce sahil, binlerce denizyıldızı var. Ne değişecek ki?Genç adam eğilir, yerden bir denizyıldızı daha alır, okyanusa fırlatır.- Onun için çok şey değişti ama...


Alıntı

TABLO

  Bir gün avrupanın ünlü sanat merkezi kentlerinden birinde gezen çocuğun biri bir vitrinde çok hoş bir tablo görür. tablo belliki oldukça pahalıdır.

çocuk bu tabloyu bir sonraki sene abisinin doğum gününe almayı ister ve bir iş bulup kıt kanaat geçinerek biriktirdiği tüm para ile o mağazaya gider. şanslıdır tablo hala satılmamıştır .içeri girer ve tabloyu bir süre yakından izledikten sonra resmi yapan sanatçıyı bulur ve "abimin doğum günü için bu resmi satın almak istiyorum. tüm paramda bu kadar" der. ressam bir süre düşündükten sonra resmi paketler ve resmi satar.

çocuk paketini alır ve teşekkür ederek çıkar.

mağazada adamın arkadaşlarıda vardır ve şaşkın şaşkın sorarlar.

-sen ne yaptın o resmin değeri milyonlar ederdi. neden bu kadar cüzi bir rakama sattın?

adam cevap verir:

-evet ben bu resme milyonlarını verecek bir sürü insan bulabilirdim. ancak tüm servetini bu resme verecek kaç kişi bulabilirdim.





alıntı























KIRLANGICIN ÖYKÜSÜ

  Bir kırlangıç, bir kadına aşık oldu ve kadının penceresinin önüne konup ona; "Ben seni çok seviyorum lütfen pencereyi açıp beni içeriye al da birlikte yaşayalım" dedi. Kadın; "Olmaz, alamam...Sen bir kuşsun ve bir kuş bir kadına aşık olamaz!" diye yanıt verdi.kırlangıç bir süre sonra tekrar geldi ve "Lütfen pencereyi açıp beni içeri al birlikte yaşarız. Hem ben sana dost ve arkadaş olurum, canın da sıkılmaz birlikte yaşar gideriz..." dedi. Kadın onu yine geri çevirdi. Zaman geçti, sonbahar geldi. kırlangıç üçüncü ve son kez pencerenin önüne konup kadına : "Lütfen beni içeri al... Artık soğuklar başladı, dışarıda kalamam. Biliyorsun ben sıcak havalarda yaşayabilirim yalnızca.. Beni içeri almazsan sıcak ülkelere gitmek zorunda kalırım. Lütfen beni içeri al da burada kalayım. Birlikte yemek yer, omuzlarına konar, seni neşelendirir, sana yarenlik ederim. Hem sen de benim gibi yalnızsın..." Kadın; "Git derhal başımdan! Ben yalnız kalırım" dedi ve kuşu kovdu... Kırlangıç da bu yanıt üzerine üzüntülü bir biçimde uçtu ve uzaklara gitti. Kadın kırlangıç uzaklara gittikten sonra düşünmeye başladı. "Ben ne kadar aptal, ne kadar akılsiz bir kadınım, niye kırlangıçla birlikte kalmayı kabul etmedim. Ne güzel birlikte kalırdık.." dedi kendi kendine ve kırlangıcı sıcak ülkelere gönderdiği için çok pişman oldu. Kadın pişman olmuştu ama iş işten geçmişti. Sonunda kendi kendine "Nasıl olsa sıcaklar başlayınca kırlangıcım geri gelir. Ben de onu içeri alırım, birlikte mutlu bir yaşam süreriz" dedi...Ve penceresini sonuna dek açıp beklemeye başladı. Yazın gelmesiyle kırlangıçlar gelmeye başladı. Ama onun kırlangıcı gelmemişti .

Kadın Yazın sonuna dek hiç penceresini kapatmadan pencerenin başında bekledi ama boşuna.. kırlangıç yoktu.. Gelen kırlangıçlara sordu ama onun kırlangıcını gören olmamıştı. Sonunda bir bilge kişiye halini danışmak ve ondan bilgi almak için gitti. Bilge kişiye olanları anlattıktan sonra bilge kişinin verdiği yanıt kısa olmuştu : "Kırlangıçların ömrü 6 aydır...."

Yaşamda kimi insanlar vardır, bir kez karşına çıkar ve fark etmezsen, değerini bilmezsen uçup gider... Ve asla geri gelmezler...

Dikkatli olun, farkında olun ve bir düşünün... Acaba kaç kırlangıcı kovaladınız pencerenizden bugüne dek ?..



Alıntı

BABA OĞUL

    geçmiş zaman, hiç geçinemeyen bir baba ve oğlu varmış. baba , oğlunu

" sen adam olamazsın"

diyerek devamlı ikaz edermiş. gel zaman git zaman oğlan, ülkenin veziri olmuş. genç vezir, adamlarına babasını yanına getirmeleri için emir vermiş. yaşlı baba , yaka paça vezir oğlunun huzuruna çıkarılmış. kendisi ile gurur duyan vezir,

"bak baba gördün mü beğenmediğin oğlun vezir oldu"

demiş. baba oğluna şöyle bir bakmış ve demiş ki ;

"oğlum, ben sana vezir olamazsın demedim, adam olamazsın dedim".





ALINTI 







KÜÇÜK İSTAVRİTİN ÖYKÜSÜ

Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp hızla atıldı çapariye önce müthiş bir acı duydu dudağında gümbür gümbür oldu yüreği sonra hızla çekildi yukarıya... Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü neye benzerdi acep gökyüzü.Bir yanda büyük bir merak biryanda ölüm korkusu. "Dudağı yarıklar " denir, şanslıdır onlar, hani görüp te gökyüzünü , insanı oltadan son anda kurtulanlar. Ne çare balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu küçük istavrit anladı yolun sonu. Koca denizlere sığmazdı yüreği. Oysa, şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, ansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.İnsanlar gelip geçtiler önünden bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu. Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı bir de yeşil yosunu.İşte tam o anda eğilip aldım onu. Yürüdüm deniz kenarına bir öpücük kondurdum başına,iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına.Bir an öylece baka-kaldı Sonra sevinçle dibe daldı. Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti. Bir kaç değerli pulunu Elime, avuçlarıma bırakarak. Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme. Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu niye? "
Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, Son ana kadar hep bir umudum olsun diye...


Alıntı

FİNCAN TAKIMI

Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar: "Eski gazeteniz var mı bayan?" Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. "İçeri girin de, size kakao yapayım" dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel, ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu... Erkek çocuğu bana döndü "Bayan, siz zengin misiniz?" diye sordu. Zengin mi?"Yo hayır!" diye yanıtlarken çocuğu,gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve "Sizin fincanlarınız,fincan tabaklarınız takım" dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu.Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı.Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı, bir eşim vardı ve eşimin de bir işi... Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri,halının üzerindeydi halâ. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur unutuveririm ne denli zengin olduğumu...


Alıntı 

YAŞAMIN YANKISI

 Bir adam ve oğlu ormanda yürüyüş yapıyorlarmış. Birden çocuk ayağı takılıp düşüyor ve cani yanıp 'AHHHHH' diye bağırıyor.
İleride bir dağın tepesinden 'AHHHHH' diye bir ses duyuyor ve şaşırıyor.
Merak ediyor ve
- ''Sen kimsin?'' diye bağırıyor. Aldığı cevap 'Sen kimsin?' oluyor.
Aldığı cevaba kızıp - ''Sen bir korkaksın!'' diye tekrar bağırıyor. Dağdan gelen ses 'Sen bir korkaksın!' diye cevap veriyor.
Çocuk babasına dönüp
- ''Baba ne oluyor böyle?'' diye soruyor.
- ''Oğlum'' der babası, ''Dinle ve öğren!'' ve dağa dönüp ''Sana hayranım!'' diye bağırıyor.
Gelen cevap ''Sana hayranım!'' oluyor. Baba tekrar bağırıyor, ''Sen muhteşemsin!''
Gelen cevap; ''Sen muhteşemsin!'. Çocuk çok şaşırıyor, ama halen ne olduğunu anlayamıyor.
Babası açıklamasını yapıyor:
- ''İnsanlar buna yankı derler, ama aslında bu yaşamdır. Yaşam daima sana senin verdiklerini geri verir. Yaşam yaptığımız davranışların aynasıdır. Daha fazla sevgi istediğin zaman daha çok sev! Daha fazla Şefkat istediğinde, daha şefkatli ol! Saygı istiyorsan insanlara daha çok saygı duy. İnsanların sabırlı olmasını istiyorsan sen de daha sabırlı olmayı öğren. Bu kural yaşamımızın bir parçasıdır, her kesiti için geçerlidir.''
Yaşam bir tesadüf değil, yaptıklarınızın aynada bir yansımasıdır...


Alıntı

İSTEDİĞİNİ GÖREBİLMEK(İKİ YAŞLI ADAM)

Aynı kalp rahatsızlığıyla aynı kaderi paylasan iki yaşlı adam aynı odayı da paylaşıyorlardı. Tek fark biri cam kenarında diğeri ise duvar dibinde yatıyordu. Cam kenarındaki yaşlı adam her gün camdan bakarak arkadaşına dışarısını anlatırdı.     
"Bugün deniz sakin, yine de hafif rüzgar var sanırım çünkü uzaktaki teknenin yelkenleri rüzgarla doluyor. Park bu sabah sakin, iki salıncak dolu iki salıncak bos, Erguvan ağaçları ne kadar güzel açmış her yer mor bir renk almış, erik ağaçları da beyaz çiçekleriyle onlara eşlik ediyor. Denizin üzerindeki martılar bugünkü yemeklerini arıyorlar, ne güzelde dalıyorlar suya"
Günler böyle geçip gidiyordu ta ki cam kenarındaki yaşlı adam kalp krizi geçirene kadar, iste o anda duvar kenarındaki adam düğmeye bassa kurtaracaktı arkadaşını ama şeytana uydu, bunca zamandır sadece dinleyebiliyordu, artık görebilirdi de, işte bunun için düğmeye basmadı ve hemşireyi çağırmadı. Aynı kaderi paylaştığı kişiyi ölüme gönderdi, ama o bunun haklı bir savunma olduğunu düşünüyordu.
Ertesi gün hastabakıcılar ölen yaşlı adamın yerine kendisini koymaya gelmişlerdi. Hemen yatağının yerini değiştirdiler, işte o günlerdir bakmak istediği manzarayı nihayet görecekti. Basını kaldırdı ve pencereden baktı
"Karsısında Simsiyah bir duvar"...





19 Nisan 2012 Perşembe

PENCERE HİKAYESİ

Genç bir çift, yeni bir mahalledeki yeni

 evlerine taşınmışlar. Sabah kahvaltı
 yaparlarken, komşu da çamaşırları asıyormuş.
 Kadın kocasına ' Bak, çamaşırları yeterince
 temiz değil, çamaşır yıkamayı bilmiyor, belki
 de doğru sabunu kullanmıyor.' demiş. Kocası
 ona bakmış, hiçbir şey söylememiş,
 kahvaltısına devam etmiş. 

Kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü
 her sabah ayni yorumu yapmaya devam
 etmiş. 

Bir ay kadar sonra, bir sabah, komşusunun
 çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın
 çok şaşırmış 'Bak' demiş kocasına ' çamaşır
 yıkamayı öğrendi sonunda, merak ediyorum,
 kim öğretti acaba ?' 

'Ben bu sabah biraz erken kalkıp penceremizi
 sildim' diye cevap vermiş kocası. 

Hayat böyle değil midir ? 

Başkalarını izlerken gördüklerimiz, baktığımız
 pencerenin ne kadar temiz olduğuna bağlıdır.
 Birini eleştirmeden ve hemen yargılamaya
 davranmadan önce zihin durumumuza
 bakmak ve 'iyi' olanı görmeye hazır olup


 olmadığımızı fark etmek güzel bir fikir olabilir ..." 




Alıntı

KAVANOZ VE İKİ FİNCAN KAHVE

       
Ne zaman hayatında bazı şeyler taşınamaz hale gelirse, ne
zaman 24 saat kısa gelmeye başlarsa, o zaman mayonez
kavanozu ve 2 Fincan Kahveyi hatırlayınız!
Bir gün bir Felsefe profesörü, elinde birkaç kutu olduğu halde
derse gelir. Ders başladığında, hiçbir şey söylemeden, önüne
büyükçe bir mayonez kavanozunu alır ve ağzına kadar tenis topları ile doldurur. Ve öğrencilere kavanozun dolu dolmadığını sorar; 
Öğrenciler ittifakla kavanozun dolduğunu ifade ederler. Bu sefer profesör önündeki kutulardan bir tanesinden aldığı
çakıl taşlarını, çalkalayarak kavanoza döker, böylece çakıl
taşları kayarak, tenis toplarının aralarındaki boşlukları
doldurur. Ve öğrencilere tekrar kavanozun dolup
dolmadığını sorar, onlar da 'evet' doldu derler, profesör bu
defa masanın üzerindeki diğer kutuyu eline alır ve içindeki
kumu yavaşça kavanoza döker.
Tabii Ki kumlar da çakıl taşlarının aralarındaki boşlukları
doldurur
Ve tekrar öğrencilere kavanozun dolup dolmadığını sorar, Öğrenciler de koro halinde 'evet' derler. 
Bu sefer profesör masanın altında hazır bekleyen 2 fincan kahveyi alır ve kavanoza boşaltır, Kahve de kumların arasında kalan boşlukları doldurur. Öğrenciler gülerler!
Profesör öğrencilerin gülüşünü destekleyerek 'eveet' Diyerek; Ben 'Bu kavanozun sizin hayatınızı simgelediğini ifade etmeye çalıştım ' Der.
Şöyle ki; Bu tenis topları hayatınızdaki önemli şeylerdir; aileniz, çocuklarınız, sıhhatiniz,arkadaşlarınız ve sizin için önemli olan
şeylerdir. Diğer şeyleri kaybetseniz de, bu önemli şeyler kalır ve hayatınızı doldurur. O çakıl taşları ise daha az önemli olan diğer şeylerdir; işiniz eviniz, arabanız vs. Kum ise diğer ufak tefek şeylerdir. 'Şayet Kavanoza önce kum doldurursanız...' diye, anlatmaya devam eder, 'çakıl taşlarına Ve özellikle de tenis toplarına (yeterli) yer kalmaz. Aynı şey hayatımız için de geçerlidir. Vaktinizi ve enerjinizi ufak tefek şeylere harcar, israf ederseniz, önemli şeyler için vakit kalmayacaktır. 
Dikkatinizi mutluluğunuz için önem arz Eden şeylere çevirin. Çocuklarınızla oynayın.Sağlığınıza dikkat edin. Eşinizle yemeğe çıkın.Evinizin ihtiyaçlarını karşılayın. Öncelikletenis toplarını kavanoza yerleştirin.Öncelikleri, sıralamayı iyi bilin . Gerisi hep kumdur. 
Bu Ara Bir öğrenci sorar; 'Peki, O iki fincan kahve nedir?' Profesör gülerek: 'Bu soruyu bekliyordum, Hayatınız ne Kadar dolu olursa olsun, her zaman dostlarınız ve sevdiklerinizle bir fincan Kahve içecek kadar yer vardır. Hayat, Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek değildir. Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın, kimlerin seni sevdiği de değildir.Hayat, ayakkabıların, saçın, derinin rengi de
değildir. Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir. Aslında hayat, notlar,para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir. Hayat Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir. Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk,şefkattir. Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır. Hayat Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Ne dediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi hayatı başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir.İnsanların en acizi dost edinemeyen, ondan daha acizi ise dost kaybedendir.

Alıntı 

18 Nisan 2012 Çarşamba

EVDE PİKNİK

 Evde piknik yaptık
 hazıra konmak yorulmadan bu keyfi yapmak çook iyi geldi...